Ana içeriğe atla

Oh kekâh bir hayat sürmek haramdır.

Dinin imanın mukaddesatın Şeriat-ı Garranın elden gittiği bir devirde, mü'minin sakin ve huzurlu bir hayat sürmesi, yan gelip yatması, keyfine bakması bir tür hıyanet olmaz mı?
 İmanı olan bir kişi var gücüyle, elindeki bütün imkanlarla İslam için çalışmalıdır. Bu çalışmayı her Müslüman kendi kafasına göre, tek başına, aklının estiği gibi, doğrudan doğruya yapamaz. Mü'minler dinlerini, imanlarını kurtarmak için bir araya gelmeli ve teşkilatlanmalıdır. Bütün maddî imkanlar, bütün hürriyetler, bütün fırsatlar, bütün enerji İslam'ı yüceltmek ve halkın imanını kurtarmak için kullanılmalıdır. Din elden giderken keyif çatmak haramdır.
Oh kekâh bir hayat sürmek haramdır.
 Elbette dine, imana hizmet edilirken fitne çıkartılmayacaktır ama "Fitne çıkmasın" bahanesinin arkasına gizlenerek hizmetten kaçmak en büyük fitnedir.
Allaha şükürler olsun ki, ülkemizde İslam'a hizmet etmek için çok büyük bir hürriyet vardır. Bu hürriyetin tamamını kullanmazsak hain oluruz.
İslama hizmet etmek için çok büyük maddî gücümüz ve potansiyelimiz vardır. Bunları doğru dürüst, yerli yerinde kullanmazsak yine hıyanet etmiş oluruz.
İslam için çalışmak istiyorsak öncelikle bütün Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlarının bir çatı altında birleşmesi gerekir.
 Bugünkü yüzlerce, hattâ binlerce bağımsız ve birbirinden kopuk cemaatlerle topyekun hizmet olmaz.
İslam dini, Müslümanların başında bir tek İmam-ı Kebir veya Emîrü'l-mü'miîn olmasını istiyor. İkincisine izin vermiyor.
Ehl-i sünnet Müslümanları, nasıl seçeceklerse, nasıl bulacaklarsa bulmalı, mutlaka böyle tek bir reisin etrafında toplanmalı, ona biat ve itaat etmelidir.
Bütün Müslümanların bir tek İslamî hizmet ve faaliyet plan ve programı olmalıdır.
Dış düşmanlarımız, onların içimizdeki yardakçıları, nefs-i emmârelerimiz, şeytanlar bizim birleşmemizi kesinlikle istemiyor; paramparça, bölük pörçük, dağınık, kopuk olmamızı, birbirimizle çekişip tepişmemizi istiyor.
Tek bir Ümmet olmakta rahmet, tefrikaya düşüp parçalanmakta azap vardır.

Başında bir İmamı, bir Emîri, bir Halifesi bulunmayan Müslümanların ne kadar çok sahteleri var!.
Bizim gibi parçalanmış, bölünmüş, kafirlerin ve münafıkların maskarası olmuş bir topluluk kesinlikle, Kur'anda ve Sünnette tarif edilen hayırlı Ümmet olamaz. İnşallah özümüze doğruya döneriz.
Müslümanlar biatli ve itaatli olmazlarsa, sayıları on milyonları bulsa da Ümmet değil, sürü statüsünde kalırlar.
Her mü'min, ezelde Allahü Zülcelal ile yapmış olduğu ahd ve misaka bağlı olmalı ve bağlı kalmalıdır.
Muhammed (Salat ve selam olsun ona) Resulullah diyen bir Müslüman, Allahın Resulüne itaat etmekle, O'na biat etmekle mükelleftir. Bu biat da, zamanındaki İmam'a biat ve itaat ile mümkün olur.
Mü'minlerin bir İmamı veya Emîri olmazsa, mü'minler ona biat ve itaat etmezse ne olur?
Ne mi olur? Şu halimize bakalım. Ne kadar acınacak, ne kadar sefil, zelil, zebun, rezil bir hale gelmişiz.
Kendi öz vatanımızda esir, ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, parya olmuşuz.
Dinî günümüz olan cumalarda tatil bile yapamıyoruz.
Yeni nesilleri, olması gerektiği gibi, gerçek dindar yetiştiremiyoruz.
Dindar öğretmen hanımlar, dindar avukat hanımlar başörtüsüyle çalışamıyor.
Dönmeler, Kriptolar, Masonlar ensemizde her dem boza pişiyor.
Acınacak bir haldeyiz de çoğumuzun bundan haberi bile yok.
Birbirleriyle senede bir kere bile bir araya gelemeyen birtakım din baronlarının umurunda mı bunlar.
İçimiz münafık, ajan, casus, fitneci dolmuş, farkında değiliz.
Yakın zamanlara kadar bozuk dediğimiz düzenin haram nimet ve rantlarını kapışanlara sorarsanız durum çok iyidir.
Namaz terk edilmiş ve halkın büyük kısmı şehvetlerine uymuş.
Fısk, fücur, büyük günahlar küstahça âşikâre işlenir olmuş.
İktisat, ticaret, iş hayatı bozulmuş.
İnsanlık yerlere serilmiş.
Komşuluk hakları ayaklar altında.
Bedevîlik ve ârabîlik kültürü veya kültürsüzlüğü hakim olmuş.

Cehalet ve kültürsüzlük o raddelere gelmiş ki, Müslümanlar bin yıllık dinî yazılarıyla okuyup yazamıyor.
Halkın büyük bir kısmı en basit ve özet ilmihalini bilmiyor.
Dinde reform, dinde yenilik, dinde değişiklik, dini sulandırma fitne ve fesadı yaygın hale gelmiş.
Biz bunca felaket, bunca zillet, bunca esaret, bunca nifak ve şikak, bunca zebunluk içinde keyfimize bakıyoruz.
Neşeli ziyafetler tertipliyor, piknikler yapıyoruz. Rezalet o boyutlara vardı ki, mübarek Ramazanlarda bazılarımız içkili lüks otellerde papazlar, hahamlar, monsenyörlerle muhabbetli iftar yemekleri yiyor.
Ümmet birliği, İmam-ı Kebir yok ama cemaat holiganlığı, militanlığı, fanatizmi son haddinde. Lüks ve turistik umre seferleri...
Zam Zam Tower'in üst katındaki kral süitinden Kâbe'ye yukarıdan bakmalar.
Bozuk düzenin haram rantlarıyla korkunç kirli servetler...
Sabah namazlarında ve diğer vakitlerde boş camilerin altın kaplı alemleri pırıl pırıl parlıyor.
Seherlerde hoparlörler bangır bangır bağırırken ahali-i müslimenin büyük kısmı uyuyor.
Din ve mukaddesat sömürüsü korkunç boyutlarda...
Başımıza azab ve felaket gelmeden önce uyanamayacak mıyız?
Yazık bize, vah bize!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kıbrıs Fatihi Ecevit Mi Erbakan Mı?

Kıbrıs Fatihi Ecevit Mi   Erbakan Mı? İngiliz Ulusal Arşiv belgeleri, Kıbrıs Harekatı'yla ilgili bilinmeyenleri ortaya döktü. Belgeler de Kıbrıs'ın Ecevit mi yoksa Erbakan mı olduğu da ortaya konuyor. İngiliz Ulusal Arşiv belgeleri, kamuoyunda bilinenin aksine Kıbrıs Barış Harekatı'nın mimarının merhum Başbakan Bülent Ecevit değil dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan olduğunu ortaya koyuyor. Doktora çalışması için girdiği İngiliz Ulusal Arşivi'nde tam 10 yıl boyunca çalışan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin, Kıbrıs Barış Harekatı ve sonrasında yaşananlara ilişkin çok ilginç ve bugüne kadar hiç anlatılmayan konuları içeren belgelere ulaştı. "Büyük Güçler, Türkiye ve Kıbrıs Meselesi (1967-1975)" başlıklı TÜBİTAK projesi için 2005 ve 2006 yıllarında altı ay İngiliz Arşivleri'ni tarayan Bilgin, bu önemli belgeleri ilk kez star Pazar'a açıkladı... Harekatın mimarı Erbakan İngiliz Ulusal Arşiv bel...

11 Eylül Gerçeği.

11 Eylül'ün Sırları Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin, uçakların çarpmasının ardından çökmesi halen Dünya’nın en karanlık olayı olarak karşmızda duruyor. İşte dehşet verici kanıtlar, görgü tanıkları, ifadeler, fotoğraflar, belgeler ve büyük yankı uyandıran Türkçe altyazılı belgesel. 11 Eylül 2001 günü meydana gelen olaylar Yerel Saatle 08:46:30 da bir uçak Dünya Ticaret Merkezi Kuzey Kulesi 94.-98. katları arasına kulenin kuzey tarafından çarptı. Bina çarpmadan 102 dakika sonra yıkıldı. Dünya Ticaret Merkezi Güney Kule'ye çarpan uçak Yerel Saatle 09:02:59 da ikinci bir uçak Dünya Ticaret Merkezi güney Kulesi 77.-85. katları arasına kulenin güney tarafından çarptı. Bina çarpmadan 56 dakika sonra yıkıldı. Pentagon'a çarptığı iddia edilen uçak Yerel Saatle 09:37:46 da Pentagon'a üçüncü bir uçağın çarptığı açıklandı. Olay yerinde herhangi bir uçak enkazına rastlanmadı. Resmi açıklamaya göre uçağın jet yakıtıyla yanıp kül olduğu şeklindedir....

Gerçek SOMA

ŞEYTANIN BİLE AKLINA GELMEZMİŞ ŞEYTANIN BİLE AKLINA GELMEZMİŞ  (okumayan kalmasın.) Diyor ki; “bunu şeytan bile düşünemez!”. Peki nedir o şeytanın bile düşünemeyeceği? Soma faciasının bir sabotaj olması! Böylece Gezi’nin yıldönümü  yaklaşırken sokakların yeniden karıştırılmak istenmesi! Beyefendi sanırsın ki uzayda yaşıyor. Bu ülkede bu ihtimal, beşikteki bebeğin bile aklına gelir. Amma, “Acaba sabotaj olabilir mi?” diye sormaya kalkarsan lafı ağzına tıkarlar. Dahası linç ederler, ediyorlar da. Ne şeytanlığın kalır, ne bilmem nen. Tek dertleri Erdoğan’ı “dövmek”! Sabotaj olursa dövemeyecekler. Vah ki vah! 17 Ağustos depreminde Veli Göçer’i hedef tahtasına oturtmuşlar, depremin faturasını sanki memleketteki tek müteahhit oymuş gibi kendisine kesmişlerdi. Çünkü o gün işlerine öyle geliyordu. Ne diyorlardı? “Ucuza mal etmek, daha çok kazanmak için çimentodan, demirden çaldı”. Peki ya Alp Gürkan! Yo o masum! Hatta o da bu facianın kurbanı. Bak sen! Koro halinde Alp Gürkan’ı...