Ana içeriğe atla

Bilinmeyen Sevaplar

Biri Bitmeden Diğeri Başlayan Dertler Değil! Sevaplar…

y2pemQdbI-z_UFfDWHf0IzX7r5G2PqYSHvPETc_jxmjk5L5Zonm0YZOQ_F2wEJUcFxa4NF4UomgQwj5h_CB-VfFnwDünyada hiçbir şey dört dörtlük mükemmel değil. Böyle olmasını beklemek de son derece yanlış. Tam olan, kusursuz olan ahiretteki yaşamdır. Her yazımda mutlaka dile getirdiğim gibi dünya bir imtihan yeri, bunu akıldan çıkarmamak gerek.İnsanın karşısına daima, imtihanın gereği olarak zorluk ve sıkıntılar çıkacak, bunlara bunalımla, isyanla ve üzüntü ile değil, sevaplar silsilesi ile karşılaştığımızı bilerek davranacağız.
Ve karşılaştığımız sıkıntılar o kadar detaylı karşımıza çıkacak ki, muhteşem bir plan içinde… Tam imtihanın vakti geldiğinde o saniye, yerimizden kalkıp emrolunduğumuz şeyi yapacağız, emrolunduğumuz noktada olacağız. Burada emrolunduğumuz diye kastettiğim şey, daha insanın doğmadan evvel kaderinde belirlenenleri yapması. İnsan ne yaparsa yapsın, nelerden kaçınırsa kaçınsın, ne kadar tedbir alırsa alsın yeri ve zamanı geldiğinde kaderinde kendisi için belirlenen davranışın dışına çıkamaz, o sözü söyler, o adımı atar, o hareketi yapar ve bütün bunlarla imtihan olur. İmtihanın sırrı işte burada saklı. İnsan kendi kaderinde olanı yaparken, imtihanın gereği olarak bunların hepsini kendi planlıyor ve kendi yapıyormuş gibi hisseder. Oysa gerçekte hepsi Allah tarafından belirlenen bir kader üzeredir. Önemli olan, bu vakit geldiğinde insanın göstereceği tavırdır. Vicdanına uyup tevekkül edip güzel bir sabır mı gösterecek, yoksa Allah korusun isyankar olup üzüntülere mi kapılacak?
İnsanın en büyük yanılgılarından biri, şöyle yapsaydım böyle olmazdı, evden çıkmasaydım bu başıma gelmezdi gibi hatalı bir düşünceye kapılması. Hayatımızda başımıza gelecek her şey kaderimizdedir. Yaşayacağımız hiçbir şeyden kaçış yoktur. Olacak olan olacaktır. Aklımızı, vicdanımızı kullanarak Allah rızası için hayatımızı iyi yönlendireceğiz ve gereken tedbirleri daima alacağız pek tabi ki… Ancak bize düşen tek sorumluluk, tüm bunları sağladıktan sonra başımıza ne gelirse gelsin tevekkül etmek, güzel bir sabır göstermek, Allah’a dua etmek ve Kendisine yönelmektir.
İnsanın dünya hayatındaki imtihanı, yaşamının son anına kadar devam edecek. Eğer 80 yıl yaşayacaksak, 80. yılın en son gününde de Allah’a karşı olan sorumluğumuz devam edecek. O son günün, son saniyesine kadar imtihanımız ve dünyadaki eğitimimiz devam edecek.
Herhangi bir sıkıntı, bir zorluk ile karşılaştığımızda bileceğiz ki şu an sabır ibadetinin vaktidir, şu an tevekkül etme ibadetinin vaktidir, şu an sadece Allah’a yönelme ve dua etmenin vaktidir diyeceğiz. Allah’ın, bizim daha da çok sevap kazanabilmemiz için yarattığı o özel anlara, Kuran’a uygun şekilde bir tavır göstereceğiz inşaAllah. Ve inşaAllah ahirette göreceğiz ki: “Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur” (Nahl Suresi, 99) ayetinin hükmü gereği, Allah’a tam teslim olan, Allah’ı çok seven, her şeyi Allah’ın yarattığını bilen insanın karşılaştığı tüm sıkıntılar, gerçekte, bizi sonsuz mutluluğun kapısına ulaştıran tatlı bir vasıtaymış…
Engin Karaca

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kıbrıs Fatihi Ecevit Mi Erbakan Mı?

Kıbrıs Fatihi Ecevit Mi   Erbakan Mı? İngiliz Ulusal Arşiv belgeleri, Kıbrıs Harekatı'yla ilgili bilinmeyenleri ortaya döktü. Belgeler de Kıbrıs'ın Ecevit mi yoksa Erbakan mı olduğu da ortaya konuyor. İngiliz Ulusal Arşiv belgeleri, kamuoyunda bilinenin aksine Kıbrıs Barış Harekatı'nın mimarının merhum Başbakan Bülent Ecevit değil dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan olduğunu ortaya koyuyor. Doktora çalışması için girdiği İngiliz Ulusal Arşivi'nde tam 10 yıl boyunca çalışan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin, Kıbrıs Barış Harekatı ve sonrasında yaşananlara ilişkin çok ilginç ve bugüne kadar hiç anlatılmayan konuları içeren belgelere ulaştı. "Büyük Güçler, Türkiye ve Kıbrıs Meselesi (1967-1975)" başlıklı TÜBİTAK projesi için 2005 ve 2006 yıllarında altı ay İngiliz Arşivleri'ni tarayan Bilgin, bu önemli belgeleri ilk kez star Pazar'a açıkladı... Harekatın mimarı Erbakan İngiliz Ulusal Arşiv bel...

11 Eylül Gerçeği.

11 Eylül'ün Sırları Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin, uçakların çarpmasının ardından çökmesi halen Dünya’nın en karanlık olayı olarak karşmızda duruyor. İşte dehşet verici kanıtlar, görgü tanıkları, ifadeler, fotoğraflar, belgeler ve büyük yankı uyandıran Türkçe altyazılı belgesel. 11 Eylül 2001 günü meydana gelen olaylar Yerel Saatle 08:46:30 da bir uçak Dünya Ticaret Merkezi Kuzey Kulesi 94.-98. katları arasına kulenin kuzey tarafından çarptı. Bina çarpmadan 102 dakika sonra yıkıldı. Dünya Ticaret Merkezi Güney Kule'ye çarpan uçak Yerel Saatle 09:02:59 da ikinci bir uçak Dünya Ticaret Merkezi güney Kulesi 77.-85. katları arasına kulenin güney tarafından çarptı. Bina çarpmadan 56 dakika sonra yıkıldı. Pentagon'a çarptığı iddia edilen uçak Yerel Saatle 09:37:46 da Pentagon'a üçüncü bir uçağın çarptığı açıklandı. Olay yerinde herhangi bir uçak enkazına rastlanmadı. Resmi açıklamaya göre uçağın jet yakıtıyla yanıp kül olduğu şeklindedir....

Gerçek SOMA

ŞEYTANIN BİLE AKLINA GELMEZMİŞ ŞEYTANIN BİLE AKLINA GELMEZMİŞ  (okumayan kalmasın.) Diyor ki; “bunu şeytan bile düşünemez!”. Peki nedir o şeytanın bile düşünemeyeceği? Soma faciasının bir sabotaj olması! Böylece Gezi’nin yıldönümü  yaklaşırken sokakların yeniden karıştırılmak istenmesi! Beyefendi sanırsın ki uzayda yaşıyor. Bu ülkede bu ihtimal, beşikteki bebeğin bile aklına gelir. Amma, “Acaba sabotaj olabilir mi?” diye sormaya kalkarsan lafı ağzına tıkarlar. Dahası linç ederler, ediyorlar da. Ne şeytanlığın kalır, ne bilmem nen. Tek dertleri Erdoğan’ı “dövmek”! Sabotaj olursa dövemeyecekler. Vah ki vah! 17 Ağustos depreminde Veli Göçer’i hedef tahtasına oturtmuşlar, depremin faturasını sanki memleketteki tek müteahhit oymuş gibi kendisine kesmişlerdi. Çünkü o gün işlerine öyle geliyordu. Ne diyorlardı? “Ucuza mal etmek, daha çok kazanmak için çimentodan, demirden çaldı”. Peki ya Alp Gürkan! Yo o masum! Hatta o da bu facianın kurbanı. Bak sen! Koro halinde Alp Gürkan’ı...