Ana içeriğe atla

Çanakkale Savaşı’nda Siyonistler


Çanakkale Savaşı’nda Siyonistler

Sion Katır Birliği Komutanı’nın “Çanakkale Savaşı’nda Siyonistler”

adlı eserinin kapağında, Çanakkale Savaşı’nda hatıra fotoğrafı olarak
çekilen ve ellerinde bugünkü İsrail’in bayrağı olan askerlere ait bir
resim yer alıyor.





Çanakkale geçildi mi, geçilmedi mi? Bu tartışmalı bir soru fakat bu soru yüzünden yargılananlar bile oldu.

Çanakkale’yi geçmek isteyenlerin amacının İstanbul’u Müslümanlardan geri almak olduğundan şüphe yok. ‘Çanakkale geçilmedi’ ama İstanbul işgal edildi öyle mi?

Bir başka ilginçlik ise İstanbul’un kurtuluşunun hiç kutlanmamış olması.

İngilizler İstanbul’u işgal etmediler mi? Ettiler. Peki, İstanbul’a nasıl ulaştılar ve biz İstanbul’u İngilizlerden nasıl geri aldık? Savaşmadan aldığımıza göre neyin karşılığında?

Bu kısmını burada bırakalım. Siyonistlerin Çanakkale Savaşında Osmanlıya karşı savaştığını, üzerinden bir asır geçmesine rağmen Mavi Marmara hadisesinden sonra, Murat Bardakçı’nın kaleme aldığı yazıdan öğrenmiştim.

Bardakçı’nın “Siyonistlerle ilk çatışmamız Çanakkale'de oldu” başlıklı yazısında, Siyonistlerin Çanakkale Savaşı ile ilişkisini ve de İsrail’in kuruluşu ile bu savaşın nasıl bir ilişkisi olduğuna anlatıyordu.

İşte pek bilinmeyen bu ayrıntıyı ele alan yeni bir kitap çıktı. Üstelik kitabın yazarı, Çanakkale Savaşı’na katılan Siyonistlerin komutanı…

Bu ay piyasaya çıkan bu ilginç eser, adını ilk kez duyduğum ‘Dün Bugün Yarın Yayınları’ndan çıkmış. İlginç bir isim ve dikkat çekici bir kapakla...

Sion Katır Birliği Komutanı’nın “Çanakkale Savaşı’nda Siyonistler” adlı eserinin kapağında, Çanakkale Savaşı’nda hatıra fotoğrafı olarak çekilen ve ellerinde bugünkü İsrail’in bayrağı olan askerlere ait bir resim yer alıyor.

İsmiyle müsemma, hatıralar yayınlayan bu yeni yayınevinden çıkan eseri, bir solukta okudum. Temiz bir baskı, iyi bir mizanpaj ve güzel bir tercüme…

Kitabın iyi bir özeti sayılabilecek sunuş yazısını, Tuncay Yılmazer kaleme almış…

“Çanakkale Savaşı’nda Siyonistler” eseri, İrlandalı Yarbay J. H. Patterson’un hatıralarından oluşuyor. Yarbay Patterson, Gelibolu Harekâtında Zion Mule Corps (ZMC) / Sion Katır Birliği Komutanı olarak görev yapmış bir subay.

Patterson, bir Yahudi ve Siyonist değil ancak Müslümanlardan nefret eden, İstanbul’un geri alınması gerektiğine inanan Yahudilere hayran bir kişi.

Hatırat, Gelibolu Harekâtı’nda Zion Mule Corps (ZMC / Sion Katır Birliği) komutanı olarak görev yapan İrlandalı Yarbay J. H. Patterson’un o dönemle ilgili anıları…

Habertürk Gazetesi yazarı tarihçi Murat Bardakçı; “Tarih boyunca -Yahudilerle aramızda- hiçbir mesele çıkmadığından bahsediliyor. Oysa Yahudiler, 2 bin sene aradan sonra ilk savaşlarını Çanakkale'de bize karşı yaptılar. Yahudi dünyası ile aramızda tarih boyunca hiçbir silâhlı karşılaşma olmadığını yazıp söyleyenlere hatırlatmak istedim...” dediği yazısına şöyle devam ediyordu:

“Biz Yahudiler ile ilk defa geçen hafta değil, bundan 95 sene önce karşı karşıya gelmiş, hatta savaşmıştık! Hem de nerede? Çanakkale Cephesi’nde...

Mehmetçik kan ve ateş içerisinde vatanını savunurken, karşısındaki müttefik güçler arasında tuhaf bir birlik de vardı: Siyon Katır Bölüğü!

Bölüklerin kuruculuğunu Joseph Trumpeldor ve Ze’ev Jabotinsky adında iki Rus Yahudi’si yaptı. Filistin’e gitmiş, Cemal Paşa tarafından kovulunca Mısır’a geçmişler ve hızlı birer Siyonist olmuşlardı. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine İngilizler’e, bir Yahudi askerî birliği teşkil edip, birliğin Türkler’e karşı savaşmasını teklif ettiler. Teklifleri önce geri çevrildi, sonra kabul edildi. 1915 Mart’ında kurulan ve Yarbay John Patterson’un kumandasına verilen birlik, 17 Nisan’da gemilerle Çanakkale’ye gönderildi.

İngilizler, Siyon Katır Bölüğü’nü 1916 Mayıs’ının sonunda Çanakkale’den Filistin’e gönderip General Allenby’nin emrine verdiler. Birliğin adı “Yahudi Lejyonu” oldu, dünyanın dört bir tarafından Yahudi gönüllüler topladı ve Allenby’nin yine bize karşı başlattığı harekâta katıldılar.

Çanakkale’deki Yahudi Katır Bölüğü, talihin garip bir cilvesiydi. Yahudiler, Roma ordularının Milâttan Sonra 70’te Kudüs’ü yerle bir etmeleri üzerine, bir orduya sahip olamamışlardı. Çanakkale’ye gönderilen birlik, askerlerinin sayısının az olmasına rağmen, aradan geçen yaklaşık 2 bin sene boyunca kurulan ilk Yahudi ordusu idi ve Yahudiler, 2 bin sene aradan sonra ilk savaşlarını bize karşı yapıyorlardı.”

Bardakçı’nın yazısında yer alan bilgilerin tümü gerçek ve daha fazlası; dünya ordularını yakından tanıyan, Güney Afrika’daki Boer Savaşı’ndan Çanakkale Savaşı’na kadar çok sayıda savaşa katılmış olan, savaşı bir zevk ve romantizm olarak görebilecek kadar gözü dönmüş bir yarbay olan Patterson’ın kitabında yer alıyor.

İstanbul’un düşürülmesini ‘tarihin akışını yeniden değiştirecek destansı bir olay’ olarak düşleyen ve işgalin bu yüzden yapıldığını belirten yazar, 1947’de ölür. Kendisinden altı hafta sonra ölen karısı ile birlikte yakılır ve külleri Filistin topraklarına serpilir.

* * *

Çanakkale Savaşı’na katılan “Siyonistler” ise, bugünkü İsrail Ordusu’nun temelini oluştururlar. Cephede Osmanlı’ya karşı savaşan “Siyon Katır Bölüğü” askerlerinin arasında ilginç isimlere rastlıyoruz. Bunlardan biri, İsrail’in ilk başbakanı olacak olan David Ben Gurion, 1967’deki 6 Gün Savaşı sırasında İsrail Başbakanı olan Levy Eskhol, yine İsrail Cumhurbaşkanlarından Yitzhak Ben Zvi de vardır.

Korkaklıklarıyla da ünlü Siyonist Yahudilerin, Çanakkale’de korkuyu yendiklerini düşünmemek imkânsızlaşıyor.

Korkuyu yenen ve Filistin’i ele geçirme özgüvenine erişen Siyonistlerin, Çanakkale Savaşı’nda örgütlenmesini sağlayan Ze’ev Jabotinsky bu gerçeği; “Savaşmak açısından Gelibolu’ya gidiş, Siyonizm’e yepyeni ufuklar açmıştır” şeklinde itiraf ettiğini görmekteyiz.

Yine Ze’ev Jabotinsky’in bir başka itirafı da, Mete Tuncoku’nun Türk Tarih Kurumu’ndan çıkan “Çanakkale 1915 Buzdağının Altı” kitabında şu şekilde yer alır: “Eğer biz 2 Kasım 1917’de Balfour Bildirisi ile Filistin’de yurt edinme sözü aldıksa, buna ulaşan yol Gelibolu’dan geçmiştir.”

Son iki yüzyılın siyaset tarihi gözden geçirildiğinde görülecektir ki, Mısır’dan Trabzon’a uzanan hinterlantta ‘Büyük Siyonist İmparatorluğu’ kurmanın adımlarının ilmek ilmek dokunduğunu görürüz. Bugün, Uzungöl’de dağları santim santim dolaşanların bu amacın oyuncuları olduğunu, küresel ve yerel ölçekte tohumları ele geçirerek, yaşamımızı da ele geçirme gayretlerinin buna matuf bir girişim olduğunu göz ardı etmemek gerek.

Bugün dünyanın en büyük servetine sahip aile imparatorluğunu kuran büyükbaba ‘Mayer Amschel Rothschild’in, Osmanlı’nın dağılmasıyla, Filistin topraklarının en verimli yerlerinin Siyonist Yahudilerin eline geçmesini sağlamak için 2 milyon Sterlinlik bir fon tahsis ettiğini, bugün olduğu üzere kontrolü altındaki İngiliz Hükümeti’ne baskı uygulayarak, Balfour Deklerasyonu'nu yayınlattığını, bununla da yetinmeyip Hitleri finanse ederek, zehirli gaz sağlandığını ve bu sayede Filistin topraklarına gitmek istemeyen fakir ve gariban Yahudilerin katledilmesinin teşvik edildiğini de hatırdan çıkarmamak gerekiyor.

Osmanlı’nın hiçbir savaşını övmeyen resmi tarih kitaplarımızın, Mustafa Kemal’in de katıldığı -destansı- Çanakkale Savaşı’nı övmesi anlaşılabilir bir şey. Fakat Afrikalı Müslümanlardan Avustralyalı Anzaklar’a kadar bu savaşa katılan herkesi tek tek zikreden, hatta aralıksız bir şekilde ‘Arapları arkamızdan vurdular’ tezini işleyen resmi tarih kitaplarının Siyonistlerden tek kelimeyle bile olsa bahsetmemesi basit bir hata olmaz. Bu resmi tarih söyleminde rejim kadar bazı çevrelerinde ne kadar etkin olduğunun en açık göstergesi…

Bu durum hem yüzyıllar boyu besleyip sonra da gözünü oydurmak, hem de bir toplumun bilinçaltını yönetmenin en iyi örneği bu olmalı.

Bunlar ve daha fazlası, yakın tarih hatıraları ve araştırma eserlerinde okunmayı bekliyor. Bilmenin yolunun okumaktan geçtiği malum. Lakin bilmek yetmiyor, önlem almak da gerek... Her bireyin kendi başına alabilecek önlemleri var. Mesela, bunlara ait ürünleri tüketmemek bile önemli önlemlerden biri.

‘Dün Bugün Yarın Yayınları (DBY)’ndan çıkan “Çanakkale Savaşı’nda Siyonistler” eseri, hatıra severlerce mutlaka okunmalı. Okurken mütercimin ‘Türkiye’ diye tercüme ettiği devletin ‘Osmanlı’ olduğunu göz ardı etmeden.

İyi okumalar!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kıbrıs Fatihi Ecevit Mi Erbakan Mı?

Kıbrıs Fatihi Ecevit Mi   Erbakan Mı? İngiliz Ulusal Arşiv belgeleri, Kıbrıs Harekatı'yla ilgili bilinmeyenleri ortaya döktü. Belgeler de Kıbrıs'ın Ecevit mi yoksa Erbakan mı olduğu da ortaya konuyor. İngiliz Ulusal Arşiv belgeleri, kamuoyunda bilinenin aksine Kıbrıs Barış Harekatı'nın mimarının merhum Başbakan Bülent Ecevit değil dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan olduğunu ortaya koyuyor. Doktora çalışması için girdiği İngiliz Ulusal Arşivi'nde tam 10 yıl boyunca çalışan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin, Kıbrıs Barış Harekatı ve sonrasında yaşananlara ilişkin çok ilginç ve bugüne kadar hiç anlatılmayan konuları içeren belgelere ulaştı. "Büyük Güçler, Türkiye ve Kıbrıs Meselesi (1967-1975)" başlıklı TÜBİTAK projesi için 2005 ve 2006 yıllarında altı ay İngiliz Arşivleri'ni tarayan Bilgin, bu önemli belgeleri ilk kez star Pazar'a açıkladı... Harekatın mimarı Erbakan İngiliz Ulusal Arşiv bel...

11 Eylül Gerçeği.

11 Eylül'ün Sırları Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin, uçakların çarpmasının ardından çökmesi halen Dünya’nın en karanlık olayı olarak karşmızda duruyor. İşte dehşet verici kanıtlar, görgü tanıkları, ifadeler, fotoğraflar, belgeler ve büyük yankı uyandıran Türkçe altyazılı belgesel. 11 Eylül 2001 günü meydana gelen olaylar Yerel Saatle 08:46:30 da bir uçak Dünya Ticaret Merkezi Kuzey Kulesi 94.-98. katları arasına kulenin kuzey tarafından çarptı. Bina çarpmadan 102 dakika sonra yıkıldı. Dünya Ticaret Merkezi Güney Kule'ye çarpan uçak Yerel Saatle 09:02:59 da ikinci bir uçak Dünya Ticaret Merkezi güney Kulesi 77.-85. katları arasına kulenin güney tarafından çarptı. Bina çarpmadan 56 dakika sonra yıkıldı. Pentagon'a çarptığı iddia edilen uçak Yerel Saatle 09:37:46 da Pentagon'a üçüncü bir uçağın çarptığı açıklandı. Olay yerinde herhangi bir uçak enkazına rastlanmadı. Resmi açıklamaya göre uçağın jet yakıtıyla yanıp kül olduğu şeklindedir....

Gerçek SOMA

ŞEYTANIN BİLE AKLINA GELMEZMİŞ ŞEYTANIN BİLE AKLINA GELMEZMİŞ  (okumayan kalmasın.) Diyor ki; “bunu şeytan bile düşünemez!”. Peki nedir o şeytanın bile düşünemeyeceği? Soma faciasının bir sabotaj olması! Böylece Gezi’nin yıldönümü  yaklaşırken sokakların yeniden karıştırılmak istenmesi! Beyefendi sanırsın ki uzayda yaşıyor. Bu ülkede bu ihtimal, beşikteki bebeğin bile aklına gelir. Amma, “Acaba sabotaj olabilir mi?” diye sormaya kalkarsan lafı ağzına tıkarlar. Dahası linç ederler, ediyorlar da. Ne şeytanlığın kalır, ne bilmem nen. Tek dertleri Erdoğan’ı “dövmek”! Sabotaj olursa dövemeyecekler. Vah ki vah! 17 Ağustos depreminde Veli Göçer’i hedef tahtasına oturtmuşlar, depremin faturasını sanki memleketteki tek müteahhit oymuş gibi kendisine kesmişlerdi. Çünkü o gün işlerine öyle geliyordu. Ne diyorlardı? “Ucuza mal etmek, daha çok kazanmak için çimentodan, demirden çaldı”. Peki ya Alp Gürkan! Yo o masum! Hatta o da bu facianın kurbanı. Bak sen! Koro halinde Alp Gürkan’ı...