Doğu ve Batı Toplumlarındaki Cehalet ve İslamofobi
Eğitimsizlik,
kültürsüzlük ve bunun sonucu olan cehalet bugün dünyanın tüm
toplumlarını tehdit eden ortak bir sorun haline gelmiş durumda. Bir
yanda halkının neredeyse üçte ikisi okuma yazma dahi bilmeyen bazı İslam
ülkeleri, diğer yanda ise olanca modern ve medeni görünümüne karşın pek
çok kritik konuda bütünüyle çarpık ve asılsız bilgilerle donanmış ve
son derece önemli gerçeklerden habersiz bir Batı toplumu.
Cehalet her ne kadar az
gelişmiş üçüncü dünya ülkelerinin, Ortadoğu ve İslam ülkelerinin
halklarıyla özdeşleştirilmek istenen bir kavram olsa da, biraz yakından
incelendiğinde aslında bunun Batı toplumlarında da çok yaygın bir
hastalık olduğu görülüyor.
Zira bilgi sahibi olmak
yalnızca okuma-yazma bilmek, belli öğretim kurumlarını tamamlamak, belli
alanlarda uzmanlaşmak değildir. İnsanın kendi hayatını, varlık amacını,
etrafında olup biten olayları ve bu olayların ardındaki hikmetleri
anlamasını sağlayacak doğru bilgilerden yoksun olması, bir de üstüne bu
en hayati konularda kulaktan dolma, yanlış ve çarpık bilgilerle yüklü
olması, aslında cehaletin en ileri derecesidir.
Bu cehalet anlayışının
en çarpıcı örneklerinden biri bugün Batı toplumlarında yerleşik bir
inanç haline gelmiş olan Darwinizm’dir.
Darwinizm ve onu dayanak
alan materyalist düşünce Batı toplumlarını yüzyıldan fazla bir süredir
Allah’ın varlığı ve yaratılış gibi en hayati gerçeklerden uzak
tutmaktadır.
Bugün, Darwinizm ve
materyalizmi bilimsel gerçek sanıp, körü körüne bu uydurmalara inanmak,
her ne kadar entellektüellik olarak gösterilmeye çalışılsa da gerçekte
bir cehalet örneğidir.
Çünkü, eldeki yüz
milyonlarca fosilin, canlıların yeryüzünde ilk ortaya çıktıkları andan
günümüze kadar hiç değişmeden geldiklerini, bunun da evrim diye hayali
bir sürecin hiçbir zaman yaşanmadığını ortaya koyduğundan
habersizdirler. (Detaylı bilgi için bknz.
http://haber.rotahaber.com/Evrim_sihirbazligi_371784.html)
Ancak ne var ki, bugün
medeniyetin beşiği olarak gösterilen Batı dünyası bütün eğitim
sistemini, bilim anlayışını, dünya görüşünü en temelinde Darwinizm
adındaki bu bilimsel görünümlü sahtekarlık, diğer bir deyişle koyu
cehalet üzerine dayandırır.
Batı Toplumlarına Yön Veren Büyük Cehalet: “İslamofobi”
Batı toplumlarında,
Darwinizm konusunda olduğu gibi, İslamiyet ile ilgili olarak da çok
ciddi bir cehalet yaygın durumda. Kulaktan dolma hurafelerle, ve
temelsiz önyargılarla zihinleri yıkanmış olan kimi Batılı kitleler,
bunun sonucunda gerçekte bir barış, sevgi, birlik ve kardeşlik dini olan
İslam’ı tam aksine (haşa) terör ve vahşetin kaynağı, kan dökücü bir
korku dini olarak algılamakta. Bu büyük cehalet, sokaktaki insandan
devletin en üst kademelerindeki yöneticilere kadar hakim durumda. İşte
İslam ülkeleri ve Müslümanlar aleyhinde alınan kararların ve uygulanan
devlet politikalarının temelinde bu cehalet ve yanlış anlayış yatmakta.
Bu karar ve uygulamalar büyük kitleler tarafından da destek görmekte.
Batı insanlarının bir
kısmı her gün belli odaklardan yayınlanan aleyhte telkin ve
propagandalar, din adına öne sürülen çarpık model ve olumsuz örneklerden
yola çıkarak İslam hakkında kesin bir önyargı geliştirmiş durumda.
Ancak bu kesimin en önemli hatası, İslam’ı doğru tanıyabilecekleri
yegane kaynak olan Kuran’ı okumamış olmaları.
İslamofobi’nin Asıl Kaynağı Cehalet Üzerine Kurulu Bağnaz Din Anlayışıdır
Kuran’a dayalı gerçek
İslam’ın, İslamofobi’nin kaynağı olmadığında şüphe yok. Ancak pek çok
İslam ülkesinde İslam adına ortaya konan Kuran dışı model ve bu modeli
Müslümanlık adı altında hayata geçiren insanların ortaya koydukları
yaşam şekli için bunu söylemek mümkün değil.
Bu ülkelerde koyu
cehalete dayalı bağnazlık, yobazlık, gelenek, görenek ve hurafelerle
yoğrulmuş çarpık bir din anlayışı hüküm sürüyor. Bunun sonucunda ise her
türlü vahşet, şiddet, yabaniliğe kapı açan, bilim, sanat, estetik,
modernizm ve medeniyetten uzak, kadınlara ikinci sınıf muamelesi yapan
bir toplum ve yaşam modeli ortaya çıkıyor. Müslüman toplumların büyük
kesimi, babadan oğula geçen ve devlet tarafından da resmi olarak empoze
edilen atalarından kalma bu din anlayışını İslamiyet olarak benimsiyor.
Oysa tüm Müslümanların dininin aslını ve özünü araştırarak, gerçek
kaynağı olan Kuran’ı okuyarak öğrenmeleri gereklidir. Bu tüm
Müslümanların, dinleri konusundaki cehaletten hemen kurtulmalarına
vesile olacaktır.
İslam adına ortaya konan
ve Kuran’a aykırı olan bu din anlayışını gören Batı toplumu da bu
tabloya karşı kayıtsız şartsız bir tepki ve savunma mekanizması
geliştiriyor: “İslamofobi”.
Görüldüğü gibi,
sonuçları dünya çapında on yıllardır süregiden kan, şiddet, yıkım, ölüm,
acı ve gözyaşından başkası olmayan İslamofobi’nin ortaya çıkmasında her
iki taraf da eşit pay sahibi. Gerek Müslümanlar gerekse Batı toplumu
İslam’ın özünü Kuran’dan öğrenmeyip bu konudaki cehaletlerini korumakta
ısrar ettikleri sürece iki tarafın da acılarının, korkularının, ızdırap
ve endişelerinin son bulması yakın görünmüyor.
Bazı İslam Ülkelerindeki Cehaletin Ürkütücü Boyutları
Konuyla ilgili istatistikler bazı İslam ülkelerindeki cehaletin boyutlarını ortaya koyması bakımından son derece önemli:
Okuma yazma bilmeyenlerin oranı:
Afganistan >> Kadın: % 97.6 Erkek: % 77.3
Yemen >> Kadın: % 91.8 Erkek: % 57.4
Pakistan >> Kadın: % 89.2 Erkek: % 68.3
Bengladeş >> Kadın: % 86.6 Erkek: % 62.5
Fas >> Kadın: % 79.7 Erkek: % 52.9
Diğer birçok İslam
ülkesini de içine alan bu kara liste uzayıp gidiyor. Burada söz konusu
olan sıradan bir eğitimsizlik veya kültürsüzlük değil, okuma-yazma dahi
bilmeme derecesindeki vahim bir cehalet boyutu. Bunda kadınların oranı
ise özellikle dikkat çekici. Bu temel cehalet elbette toplumların genel
kültür seviyesini de belirliyor. Örneğin İslam aleminin tamamında 1
yılda basılan kitap sayısı, tek başına Yunanistan’da basılan kitap
sayısının yalnızca yarısı.
Türkiye’nin Ayrıcalıklı ve Öncü Konumu
İslam alemini kapsayan
bu genel karanlık tabloda tek istisnayı Türkiye oluşturuyor. Türkiye
Atatürk devrimlerinin, demokrasi ve laikliğin ışığında bağnazlık ve
taassuptan uzak bir biçimde İslamiyet’i özüne en uygun biçimde yaşayan,
Kuran ahlakını en güzel şekilde toplum yaşamına ve kültürel değerlerine
adapte etmiş hızla gelişme yolunda olan bir ülke.
Endüstriyel ve ticari
gelişim, ekonomik büyüme ve modernizm açısından diğer İslam ülkelerinin
kat ve kat önünde olarak dünya devleri arasında sıralamaya girme
aşamasında. Gelişen yönlerini, iyi ve üstün özelliklerini
kurumsallaştırma başarısını gösterdiği için isimlere ve liderlere
endeksli olmayan güçlü bir devlet yapısı, kişiliği ve birikimi var.
Türkiye’de yayınlanan kitap sayısının tüm Arap ülkelerinde çıkan kitap
sayısının yaklaşık 5 katı olduğu düşünülürse kültürel anlamdaki ezici
üstünlüğü de ortada.
İşte tüm bu somut
gerçekler Türkiye’nin İslam dünyasındaki öncü rolünü bir kez daha ortaya
koymakta. Tek tek ele alındığında hiçbir İslam ülkesinin bu rolü
üstlenmeye aday dahi olamayacağı açık bir gerçek. Yalnızca zenginlik ve
doğal kaynaklar da bu görev için yeterli değil.
En zengin İslam ülkesi
olan Suudi Arabistan’ı ele alırsak bu ülkenin İslam alemine petrolden
başka verebilecek ne bir sanatı ne bir bilimi ne bir medeniyeti ne bir
kültürü ne de bir yöneticilik ve organizasyon dehası var. Büyük bir
kesimi bağnazlık, taassup ve cehaletle özdeşleşmiş, demokrasiden uzak,
her dönemde ipleri bütünüyle Batı’nın elinde olan, Allah’ın verdiği
zenginlikleri Müslümanlar’a değil, Batı’lı sömürgeci güçlerin kasalarına
akıtan kukla bir devlet izlenimi ortaya koyuyor.
Savaş Yerine Barışa ve Eğitime Yatırım Yapılması Batı’nın da Çıkarına Uygundur
Elbette ki daha
okuma-yazma dahi bilmeyen milyonluk kitlelerin bildikleri ancak
kulaklarına söylenenler olacaktır. Bunların doğruluğunu ya da
yanlışlığını kontrol etme imkanları da yoktur. Bu nedenle dünya
üzerindeki tüm Müslüman kardeşlerimizin iyi bir eğitim alabilmeleri ve
Kuran’ı iyi bilmeleri çok önemli. Aksinde İslam adına gösterilen
hurafeleri Kuran’a ve İslam’a mal etmenin ne kadar hatalı olduğu
ortadadır.
İslamofobi doğrultusunda
radikalizmle, terörizmle savaşmaya harcanan paralar eğitime aktarılsa
akan kan duracak, tüm dünya çok daha medeni, aydın ve kültürlü
toplumlardan oluşacaktır. Örneğin sadece son 10 yılda Pakistan’da iç ve
dış teröre harcanan 60 milyar dolar dahi tek başına dünya üzerindeki
cehalet karanlığını kaldırmaya yeterlidir.
Eğer Batı, yanlış
tanıyıp algıladığı ve dolayısıyla kendisine bir tehdit unsuru olarak
gördüğü İslamiyet’i ve İslam alemini yok etmek için uğraşmaktansa,
insanların gerçek İslam’ı öğrenmeleri için hem Müslüman ülkelere hem de
kendi halklarına yönelik bir eğitim seferberliği başlatsa hem kendisinin
hem Müslümanların hem de tüm insanlığın faydasına olacaktır, inşaAllah.
Böylelikle Kuran’da tarif edilen İslam’ın, sanıldığının aksine sevgi,
barış, huzur, refah, özgürlük ve mutluluk dini olduğu apaçık ortaya
çıkacaktır. Okuma-yazma bilen Müslümanlar radikalizmden, hurafelerden
sıyrılarak dinlerini Kuran’dan öğrenecek, Kuran’a uygun davranmaya
başlayacaklar, Batılılar da İslam’ın doğrusunu Kuran’dan
tanıyacaklardır. Sonuçta da İslamofobi denen şey hızla yeryüzünden
silinecek ve dünyayı Altın Çağ’ın eşiğine getiren mutlu ve güzel bir
zemin oluşacaktır. Allah’ın izniyle.
Engin Karaca
Yorumlar
Yorum Gönder